Rektörlük, bir üniversitenin yalnızca idari liderliğini yapmak değil, aynı zamanda ona yön vermek, bilimsel üretimi artırmak ve topluma ilham olmak sorumluluğunu taşır. Ancak bu önemli görev, geçmişe takılıp kalan bir anlayışla icra edilmeye çalışıldığında, hem üniversitenin hem de toplumun geleceği zarar görür. Maalesef bazı rektörler, dört yıllık görev süresi boyunca kendilerinden önceki dönemi suçlayarak, sürekli geçmişi eleştirerek ve hataları devralmanın arkasına sığınarak hareket eder. Bu yaklaşım, yönetim zafiyetinin açık bir göstergesidir.
Geçmişi suçlamak, bir rektör için kolay bir kaçış yoludur. “Benden önce her şey kötüydü” diyerek, eleştiri oklarını önceki yönetime yöneltmek, sorumluluktan kaçmanın en bilindik yöntemidir. Ancak üniversite camiası, rektörlerden mazeret değil, çözüm bekler. Geçmişle hesaplaşmaya ayrılan her gün, geleceğin inşası için kaybedilen bir gündür. Rektörlük koltuğunda oturmak, geçmişin gölgesinde oturmayı değil, o gölgeden çıkarak üniversiteyi daha ileri taşıyacak adımları atmayı gerektirir.
Bir üniversitenin değeri, sadece geçmişiyle değil, geleceğe yönelik vizyonuyla ölçülür. Sürekli önceki yönetimin eksiklerini gündeme getiren bir rektör, aslında kendi yetersizliğini itiraf etmiş olur. Çünkü güçlü bir yönetici, mevcut durumu bir bahane olarak kullanmaz; aksine, sorunları çözerek kendi liderliğini kanıtlar. Geçmişin hataları, bir mazeret değil, aşılması gereken bir engeldir. Ancak bu engelin aşılması için eleştiri değil, icraat gerekir.
Dört yıl boyunca suçlama politikasıyla vakit geçiren bir rektör, üniversitenin kurumsal sürekliliğine de zarar verir. Çünkü üniversiteler, bireylerin değil, geleneklerin ve bilimsel üretimin sürekliliğiyle güçlenir. Bu sürekliliği kesintiye uğratan bir anlayış, yalnızca üniversitenin değil, toplumun da ilerlemesini sekteye uğratır. Gerçek bir rektör, yönetimi boyunca akademisyenlerin ve öğrencilerin gözünde güven ve ilham kaynağı olmayı başarandır. Onları geçmişte takılıp kalmaya değil, geleceği inşa etmeye teşvik eder.
Üniversiteler, sadece geçmiş başarılarıyla değil, bugünün vizyonuyla yarına ilham olabilecek kurumlardır. Bu yüzden rektörlük, geçmişin gölgesinde eleştiri yapmak değil, ışık tutan bir liderlik anlayışı gerektirir. Sürekli suçlayan değil, çözüm üreten rektörler, hem üniversitelerine hem de toplumlarına gerçek anlamda hizmet eder. Geçmişle vakit kaybetmek yerine, geleceğe doğru adım atan yöneticilere ihtiyacımız var. Çünkü bir rektör, yarattığı değerle anılır; eleştirileriyle değil, başarılarıyla hatırlanır