Suyunun, bir kısım romatizmal ve deri hastalığına iyi geldiği rivayet edilir. Erzen Kenti XI. Yüzyıldan XIV. Yüzyıla kadar bölgenin en önemli kentlerinden biri olduğu anlaşılmaktadır. Moğol istilasıyla büyük bir tahribata uğrayan Erzen kenti, bölgenin en çok vergi veren, zengin gelişmiş, Ortadoğu’dan Avrupa’ya ihraç edilen pamuk ve keteniyle de meşhur kenttir.
Erzeni Rum’dan (Erzurum) ayırt etmek için zamanında Erzeni Arap diye bahsedilmiştir. Mezar hırsızları, Bizanslılardan beri hep iş başında olduğu için talan edilmiş ve buna rağmen uydu çekimleri ile arkeolojik bir kısım veriler tespit edilmiştir.
Gerek Arap yarımadası da geçişte gerekse Kafkaslara doğru menzil oluşturma da geçiş noktası olarak kullanılmıştır.
ATABEYLİK OLARAK Selçuklu komutanlarından Dilmaçoğlu Mehmet tarafından kurulan ve yaklaşık 100 yıllık hükümranlık ömrü olan Dilmaçoğlu Beyliğinin Gürcülerle savaşa katılması güney de Suriye kadar uzanmasından anlıyoruz.
Asıl şehrin ve kale kalıntılarının olduğu bölge şu anda tarım arazisi olarak kullanılmaktadır.. Diyarıbekır Mardin Hasankeyf le birlikte bölgenin dördüncü büyük şehrinin kalıntıları bile şu anda toprak altında ve sadece bir kısmına defineciler vasıtası ile ulaşılmıştır.. .16. yüzyıla kadar 12.000 nüfuslu bir kent olarak kaynaklarda geçer.
Tarihi kaynaklar araştırıldığında Erzen Kentinin kuruluş tarihinin İlk Çağlara dayandığı ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında Süryaniler tarafından Arzon, daha sonra Romalılar tarafından Arzan ve Ermenilerin de Arzn olarak isimlendirdiği anlaşılmaktadır. Uzun yıllar bir Nasturi papazlığının merkezi olarak dinsel bir işlev gören Erzen Kenti, konumu ve bulunduğu yer itibariyle stratejik bir noktada olması nedeniyle sürekli saldırılara maruz kalmış ve tarihte birçok kez de el değiştirmiştir. Ta ki İslamiyet’in inkişafından sonra Halit Bin Velid’in ünlü komutanı İyaz Bin Ganem’in bölgeye gelmesine kadar.
M.S. 638 yılına tarihlenen Müslüman akınlarının yöreye olan baskıları sonucu Erzen Kenti de bu tarihte Müslümanların eline geçmiştir. Bu tarihten sonra Erzen kenti belki de gelişimini daha iyi bir düzeye çıkarmıştır.
Daha sonraki yıllarda Artuk ve Dilmaç Beylerinin bölgede kurdukları beylikler sınırları içinde kalan Erzen kenti, sırasıyla önce Artukoğulları Beyliğinden başlayarak Eyyubiler ve Dilmaçoğulları Beylikleri sınırları içinde varlığını sürdürmüştür. Topolog olan elçi olarak görevlerde bulunan İBNİ Şeddatı buranın nüfusu kaplıca suyu ve kiremitle kaplı hali ile anlatımlar bulunmuştur.
"Yüksek bir tepe üzerinde yuvarlak bir kalesi olup bu kale bedenler dışında otuz beş burca sahiptir. Kale güney yönündeki kapısından etrafını çevreleyen ve yüz kulaç derinliğindeki hendek üzerinde yer alan kesme taştan kemerli bir köprü aracılığıyla şehre açılır.
Asıl şehir ise kalenin doğusuna doğru medresesi, hastanesi çarşıları ve diğer maişet unsurlarıyla uzanmaktadır. Ayrıca buranın doğusunda da içinde balıklar olan bir sıcak su kaynağı vardır. Şehrin pınarları olmakla birlikte hem kale hem de Rabaz halkı su ihtiyacını büyük oranda nehirden karşılar.
Bu arada Erzen halkının ekseriyeti de yazlarını söz konusu bu nehir kıyısında geçirmektedir. (İbn. Şeddat. ııı/ıı, 536; ayrıca bk. C. Cahen “İbn Şeddata Göre El-Cezire ”şeklinde ifade etmiştir..
Tabi günümüzde henüz bir kısım kalıntılar yeni keşfedilmektedir.
1084–1394 tarihleri arasında Batman-Kozlu-Bitlis çevresinde kurularak gelişen Dilmaçoğulları Beyliği bu dönemde en büyük fedakârlıkları Haçlı seferlerine karşı göstermiş ve Haçlı ordularının Mezopotamya’dan geçişlerini önlemek amacıyla büyük yararlıklar göstermişlerdir. Dilmaçoğlulları Beyliğinin Başkentleri Erzen’dir. Tarihi ören yeri ile nehrin karşı sahilinde bulunan bir tepenin üzerindeki Bace Kalesi, tarihi eser kaçakçıların hedefinde olup her gün biraz daha yağmalanmakta ve tahrip edilmektedir.
Yöre halkıda taşları kurna ve bina temellerine kullanırken görünmeyen kısımlarda tarla altlarında gizemlerini korumaktadır. Aynı yerin uzantısı gibi duran ve yaklaşık 100 dönümü
Siirt Kurtalan Bölgesinde Bulunan Sukkarya denilen bölge bugün Çimento fabrikası hammadde alım sahası olarak kullanılırken tarih bilinçsizce talan edilmektedir.